21 Eylül 2010 Salı

-libertarias-



otuz yaşında aç bir kadın
kontrol ve otorite kurma çabası
dedikodu yapmak, kapı sesi dinlemekle başlar
bir faşist sevişerek iktidar olabilir mi?

yüzünde kan lekesi, saçları partizan
gözleri yeşil, kalbi imtihan
ispanya iç savaşı
burası, barselona
rahibeler de tecavüze uğrar
bir faşist haç işaretiyle iktidar olur mu?

sevse namerdi,
baskılarımız tek renk!
al renk üzerine sigara yanığı
ve değişmesi teklif dahi edilemez!
gözüne kum kaçmıştır,
düello haftasonuna denk gelmiştir.

telsiz cebinde ama çok uzak
gönülsüz ama yorganı çekiştiriyor
ben bazen iki bin bilmem kaç
yanımdaki kadın bin dokuz yüz otuz altı

ellerini tuttum, dudaklarını öptüm
spartaküs, hollywood;
keşke benim kalsaydın
no pasaran ulan!

15 Eylül 2010 Çarşamba

yatırla sevgili



Sonbaharın başlandıcıdır, Eylül'ü severim. Kimse yalan söylemesin, insanlar niye duygusallaşıyor, romantik poz kesme lan diye. Seviyoruz oğlum işte, evine kapanırsın, battaniyeni sırtlanırsın, patiklerini giyersin(hastasıyım patiklerin), kendi çapında, evde takılırsın. Mevsimin doğası böyledir. Pencereden bakınca gökyüzü gridir, hava rüzgarlıdır, yapraklar yerdedir. Eh ne yapabilirsin, ne düşünebilirsin ki böyle bir manzara karşısında?


Çok klişe oldu diye, ağız burun yapma, dalarım! Zaten benim meselem başka usta. Geçen Erdal'la (hani sürekli güldüğüm adam) yaptım bu muhabbeti. Dedim ulan bunu yazayım da insanlığa faydam dokunsun. Faydası nerede dersen? Bütün vitamini kabuğunda. Oku sen, oku.


Neyse üniversiteye yeni başlamışım, şebek gibi etrafta dolanıyorum. Bilen bilir zaten, üniversitenin ilk senesi hep aynı şeyler yaşanır. İlk tanışılan insanla kanka olunur, varoş bağlılığı olan, şehir dışından gelenler(ben) türkü bara gider, seksen milyon telefon numarası, yüz yirmi iki milyon tane mail adresi alınır, bütün kafelere, sinemalara, barlara gidilmeye çalışılır, sürekli aileyle konuşulur, vs.. Tabi ki bende yaptım bunları. Bir şey daha yaptım, işte onu anlatıcam.


Bir kız sevdim. -ya ne sandın ortaam- Dedim ki üzerinden baya bi zaman geçti, madem aklıma geldi yazayım. Hem uzun zaman oldu içip içip birilerine "ağbi seviyodum ben yeaa" diye konuşmayalı. Bunu da hepimiz yapmışızdır. Benim hikaye çok farklı değil zaten. Neyse, tanışma faslını geçiyorum, aynı sınıftaydık filan, konuşma, buluşma derken, başladık hikayeye.


Aydınlıkevler'de oturuyor -orası da ne ters bir yer be-. Git gel zor oluyor, hem bu kulunuz biraz hayvan. Yani dedim ki ulan ben niye yüz tane erkeğin arasında(yurt) durayım gül gibi sevgilim varken. Aslında sevgilim gül gibi değildi, yani ben onu güle benzetmezdim. O benim gözümde bir penelope, bir votka fındık, bir dünya kupası kadar değerliydi. Tabi o bunları bilmiyor, sadece penelope'yi biliyor. O da penelope'nin filminde iç çekince -ne var lan!- anlaşıldı.


Sonuçta yurt odası, sevgilim bana atarlanıyor -baya atarlı bir sevgiliydi-, yandan arkadaş gülüyor filan. Hele bi de kıskançlık krizleri -oyyy ölüm ölüm-, gece yarısı acıkmışım, dışarı çıkıcam, bunu uyutana kadar bekliyorum, telefonda konuşuyorum uyusun diye. Ulan nasıl bir iradeymiş bendeki, nasıl dayanıyordum o zamanlar. Hiç unutmam, dersler aynı olduğu için, beni o uyandırıyordu -benim uykum ağırdır-, beş dakika geç uyandım diye bi azar yemiştim, anam babam bana öyle kızmadı valla. Tabi böyle anlatınca "çok kötüymüş yeeaa" oluyor, ama o zamanlar öyle değildi. O zamanlar bende bi ruh vardı, bir kızılderilinin ormana sevgisi gibi, bir şairin sarhoşluğu gibi, bir çocuğun bisiklet aşkı gibi -hehe klişenin dibi-.


Azmanız ya. İlla yakınında olmam gerek. İki dakika ayrı durmayayım diyorum, toyluğa bak. Bende gittim oraya, ev tutmaya. Kafaya taktım bi kere, illa tutucam evi. Neyse, gittim aradım taradım, buldum bi ev. İki artı bir, giriş katı, doğalgaz sobalı bi ev.
Tabi bu saydığım özellikler, benim gibi hayvan herifler için ideal. Gözü karartmışım ulan, tutucam o evi. Tuttum, tuttuktan sonra evin özellikleri bi değişim göstermeye başladı. Bir kere tuvalet alaturka anasını satayım. Bak öküze bak, ulan hayatın boyunca kaç defa alaturka tuvalete gittin. Nasıl bir tutkuysa benim ki, yaparım yeaaa, ne olcak olm tuvalet işte, diye geçiştirdim olayı. Olmadı tabi, tuvalet ihtiyacımı hafta içi okulda, hafta sonu alışveriş merkezlerinde - ehehe- giderdim. Sonra bir de doğalgaz sobası, ulan sobalı evde büyüdüm eyvallah da, ulan bu ne halta yarıyor ki! Hayır teknolojik bir şeymiş gibi sürmüşler piyasaya. Soba ama doğalgazlı! Hiç bir halta yaradığı yok. Anca kendi etrafını ısıtıyor. Ama inadım inat aga, bu ev benim ve sevgilimin, hayatta terketmem!





... devamını yarın yazarım