4 Ekim 2010 Pazartesi

Tıpkı unutulmuş bir yeşilçam artizi gibiydim

İşin ehli olmuştum. Usta olmuştum. Üstad olmuştum. Ankara ve civarında namım almış başını maratona katılıyordu.

Afiş asma konusunda çok ilerlemiştim. Dudağımın sol kenarı jilet gibi olmuştu. Dakikada 7 tane orta boy afiş yapıştırabiliyordum. Kral olmuştum. Altın ayakkabı giymiştim. Heykelim dikilmişti.

Akşama doğru şovuma başladım. Yoğun alkış yağmuru altında, alçak duvarlara afiş asıyordum. Noel baba gibiydim, zamanında gelmiş bir heyecandım. Halk kahramanıydım, bir gecede hükümeti düşürebilir, bir sabah peygamber olarak uyanabilirdim.

Sokağın ortasındayım, altıncı apartmanı karşıma aldım. Bir boğa gibiyim. Karşımda, duvarları yeni boyanmış bir apartman duruyordu. Bir matador! Kırmızı. Yeni boyanmış, el değmemiş, sıfır kilometre araba, sicili temiz bir ergen, niyetsiz bir falcı, kıymetsiz bir maden, kirlenmemiş bir körfez. İşte benim altın vuruşum.

Yüksek doz tükürük salgılıyordum. Apartmana doğu yürümeye başladım. İlk atışımı gerçekleştirdim. Çemberin içinden ağları yakarak sayı oldu. Müthiş bir haz. Ulaşılması imkansız bir zirve. Eğer bugün saçlarım çıkmazsa, inşallah bioxin havuzunda boğulurum!

Üst kata çıktım; türkü bar. Afiş asmak için en uygun mekan. Tek yapmanız gereken, içeri girdiğinizde elinizi kalbinizin üstüne götürüp, “merhaba kardaş” demek. Karşılık bulduğunuzda Pir Sultan Abdal'ın devasa posterinin altını donatabilirsiniz. Ayrıca, sınırsız çay ve sigara. Alkol yasak! Eğer bedava bira içmek istiyorsanız rock barlara gitmelisiniz. Bir türkü barda bedava bira içmek ancak devrimle mümkün olur.

İkinci kat, sanat galerisi, duvarlar her daim pür-i pak. Sadece bir afiş asmanıza izin verirler, o bir tane afişi de yirmişer kişilik gruplar halinde inceledikten sonra astırırlar. En güzel tarafı da kel ve kocaman beyaz sakallı adamların yanındaki çıtır kızlar. Eğer beleş kahve içmek isterseniz, elinizdeki bantı göstererek “meme uçlarınızı sansürlemeye geldim” demeniz yeterli. Müstehzi bir yüz ifadesi, derdim yoktur hanginizi öpeyim?

Ve üçüncü kat. Sıcak çatışma! Pop konseptli bir pavyon. Loş kırmızı ışık, dumanlı gözler. Artiz tıraşı olmuş Gregor Samsa, makinalara isyan eden ipek böceği, kanatları façalı kelebek...

Kapısında durdum, içerisi boş muydu? - zalimin zulmü varsa sevenin allahı VAR!- Ses tellerine yeni zift dökülmüş bir erkek sesi. İçeri girdim. Dört yaşlı kadın alkışı. Bileziklerin namesi ve karşınızda; Aydemir Akbaş.

İçeri girmemle şarkının bitmesi bir oldu. Önce anlamsız bakışlar, terli başıma doğru. Afiş asacaktım. Ne afişi? Konser afişi. Ne konseri? Caz konseri. Nerede? -”ha”sını uzatarak- Hacettepe.

-As bakalım!

Aydemir Akbaş beni dikkatle izliyordu. Çılgın Metin'den sonra yaklaştığım ikinci artiz. Bitmek bilmez uzatma dakikaları. Önünde birası ve çerezi. Ağzının çevresinde kocaman top sakal. Bembeyaz. Çok yaşlı. Fitili yanmış, kokan bir sigara izmariti.

-Ne afişi o delikanlı? Diye bağırdı.
-Konser varmış, dedi yaşlı bilezikler.
-Getir bakayım buraya genç!




Yanına gittim. Eğer bir aşk mektubu olsaydım, çoktan sararmıştım. Eğer bir gül olsaydım, çoktan solmuştum.

-Kaç para alıyorsun bu işten?
-500-600
-İyi para.
-Evet.

Parmakları yüzükle doluydu. Parmaklarına gülümsüyordum. Parmakları çok yaşlıydı. Ilk defa bir erotik sinemacının parmaklarını görüyordum.

Takılmıştım, ayrılamıyordum yanından. Daha fazla durmamam gerekiyordu. O bunu farketti. Kafasını çevirdi ve;

-güzel birşeyler çal be!

Dedi. Bende o güzel şeyin başlamasını bekledim. Hiç gereği yokken bekliyordum. Niteliksiz bir saç boyasıydım. Ürperten bir uyarı sesiydim. Korsan filmdim.

Bana baktı. Sonra şarkıya eşlik etti.

-oyy asiyee asiyeee

Asiye annemin adı efendim, demek istedim. Bir erotik sinema emekçisinin annemin ismini bilmesine gerek yoktu. Demedim. İnsan her zaman aklına ilk gelen şeyi söylememeli, bazen karşısındakiyle kaç defa karşılaştığını da düşünmeli.

Uzatmanın gereği yok. Dışarı çıktım. Galip takımın otobüsüne biner gibi bindim, egomu bastım. Oturdum, egoma baktım. Ulan yine öğrenci demeyi unuttum tam almışım, diye söylendim. Bende aynı hatayı hep yapıyorum, dedi bir ses. Döndüm, yanımda çok güzel bir kız. Evet, evet dedim, sallamadım. Başımı cama yasladım. Tıpkı unutulmuş bir yeşilçam artizi gibiydim.