26 Nisan 2009 Pazar

Bahar gelmiş neyime

Pazar günleri deliksiz uykumu bitirip, güzel-geniş-büyük kahvaltımı yaptıktan sonra yapmaktan en çok haz aldığım şeye sıra geliyor; gazeteleri karıştırmaya. Tabi bir yandan da bu huzurlu ortama uyum sağlayacak şarkı listesi hazırlama işi var. Neyse havanın güzel olması, odanın ışıkla dolması… Evin içinde şen kahkahalar, şakalaşmalar… Bir de camdan dışarı bakıp, bir sigara içimi. Velhasıl kelam, sayın izleyiciler -zemin futbol oynamaya müsait-.

Tüyden hafif olurum böyle sabahlar

Karşı damda bir güneş parçası,

İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;

Bağıra çağıra düşerim yollara;

Döner döner durur başım havalarda.

Eğer mevcutsa elimizdeki gazetenin arka sayfasında ki güzel kalçalı hatunun fotoğrafına bakarak, başlangıç vuruşunu yapıyoruz. Yine aynı sayfada, aslında pek iplemediğimiz bilimsel araştırmalara göz gezdirip, hemen diğer sayfaya atlıyoruz. Spor haberleri! Yüzde 99’u futbol içerikli olan sayfaları ilgi çeken bir şey var mı diye okumaya başlıyoruz. Her neyse, futbol haberlerini atlattık, ekonomi haberlerinden zaten bir bok anlamıyoruz, aradaki ölüm ilanları umurumuzda değil… Falan feşmekân, -bir Pazar sabahı gazete okumasını- böyle kolay bir şekilde harcayacak değiliz. Burçları, ilk hoşlandığımız kişinin burcunu okuyarak başlıyoruz ki ileriki günlerde bu hoşlandığımız cenifırın pardon kadının ne haltlar karıştırdığını öğrenmiş oluruz, beğenmezsek inanmayız ya da istersek elimize telefonu alıp, “ne ulan çevrendeki arkadaşlarınla çok vakit geçiriyorsun”, olmadı “ ileriki günlerde iş hayatında gelişme olacakmış, ulan o müdürü var ya” diye mesajlar da çekebiliriz. Burçları atlayıp, cinsel sorunlarımıza çözüm bulacağımız sayfaya geliyoruz. Aslında bana sorsalar bu sayfa gayet gereksiz, yargı bizim için daha uygun kararları pekâlâ veriyor. Örneğin; (http://www.milliyet.com.tr/Guncel/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&KategoriID=24&ArticleID=1084112&Date=17.04.2009&b=Dusunduren%20istifa )

Belki bu da olabilir; (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=932970&Date=26.04.2009&CategoryID=77 )

Cinsel sorunlarımızı bir çırpıda çözdükten sonra sırada dünyadan haberlere bakıyoruz. Aslında bir Türk dünyaya bedel olduğu için çok uzaklara gitmenin gereği yok ama biz yine de cahil kalmayalım diye bakıyoruz haberlere. Misal veriyorum; (http://www.hurriyet.com.tr/dunya/11515884.asp?gid=229 )

The next point is, yurdum insanlarından haberler, genelde komik oluyorlar ama bu sefer hakikaten güldürmedi; (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/11514177.asp?yazarid=12 )
Bir de şöyle bir haber mevcut; (http://www.bianet.org/bianet/bianet/devlet-kurt-cocuklarini-cezaeviyle-terbiye-ediyor )

Neyse, ben burada bitiriyorum, zahmet edip buraya kadar okuyanlarınız varsa, bir de şuna bir göz atsın; (http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalDetay&Date=&ArticleID=923417 )

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;

Her sabah böyle bahar;

Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.

Derim ki: 'Sıkıntılar duradursun!'

Şairliğimle yetinir,

Avunurum.

12 Nisan 2009 Pazar

ağbime mektup iki

Canım Erdal,

Yine içiyorum, yine kafam güzel, biliyorsun. Hayat zaten güzel, bunu da biliyorsun. Zaman dediğin nedir ki Erdalcığım, çok merak ediyorsan saate bak! Nedir yani insanların zamanla alıp veremedikleri anlamıyorum, zaman akıp gidiyormuş, eee yani? Son sözler yeterince doğru söz söylememiş aptallar içindir, biliyorsun Erdalcığım.
Sayın Erdal, buradan sonrasını biraz kaba bir dil ile yazacağım için cümleye gayet saygılı bir biçimde giriyorum. Oğlum, anlamıyorum yahu, nedir bu kadın-erkek ilişkilerini çözümleme isteği, anlamıyorum. Kadınları zaten anlamıyorum ama aramızdaki ilişkiyi çözümlemeyi çalışanları hiç anlamıyorum. Neyse ben yine de kadınları anlamıyorum davasından devam edeyim. -Anlamaya çalışmıyorum ki len- diyorsan, inan sana arasına ayak başparmağımı soktuğum kalorifer peteğiyle vururum. Akıllanmazsan facebook sayfana çözdüğüm testlerin cevaplarını gönderirim, kafayı yersin.
Kadınların, ya evet biz biraz deliyiz demesini anlamıyorum, mesela. Yani, ben kadınlar çok değişik ya dediğim zaman, karşımdakinin hehehe evet biz biraz değişiğiz demesini anlamıyorum. Nedir yani bu şımarıklık, sanki bilmiyoruz. Hayır, ben zaten bunu sırf içki muhabbeti olsun diye söylüyorum, bu karşımdaki parmak arası terliksi varlık övgü olarak kabul ediyor. İltifat etmiyorum ki ben, dert yanıyorum, acımı paylaşıyorum, sonra vay efendim erkekler duygusuz. Issız adam diye triplere girmiyorlar mı, asıl benim canımı yakan budur, canım Erdal. Pikapla şarkı dinleyerek, sebzegillerle ( halamgiller ) konuşarak, vs, vs, vs… neden bahsettiğimi anlamışsındır, eminim. Kadınlar için ideal olabilir, elbette. Böyle erkek istiyorum, bununla hayatımı kuracağım, falan feşmekan. Ha hayranlık duyduğum bir şeyi var bu lavuğun, adam internette gayet rahat takılıyor, yani sanal dünyanın gereksinimlerini yapıyor. Ama ben üst geçitten full mixed mp3 album alıyorum diye, bana burun kıvıran kadının, rakı içerken mezeye abanan insandan, konser de kendimi kaptırmış anırırken arkamda benimle dalga geçen varlıktan, farkı yoktur.
Kadın konusunun biteceği yok ki, canım Erdal. Elbette benimde kendime has salaklıklarım mevcut. Mesela, bir ara -futbolu sevmiyorum- muhabbetiyle, tav edeyim dedim, olmadı. Halbuki sorsalar bana, hangi futbolcunun, hangi muhtarlıktan ikametgah il muhaberi aldığını…
Kendini kandırıyorsun Ahmetciğim, dediğini duyar gibiyim ama duymamazlıktan geliyorum. Aksi takdir de senin yaptıklarını da buraya yazmak mecburiyetinde kalırım, inan sokağa çıkamazsın, flash ana habere bile konuk olamazsın.
Yalnızlığımla ( kadınlar diyorduk? ) seni üzmek istemiyorum, inan bana. Alabildiğine erkek alan barlardan birinde oturup iddaa muhabbeti de yapmak istemiyorum, anla beni ne olur. Şimdi farid farjad dinliyorum ( bok varmış gibi ) ve bu yazdıklarımın hiç komik olmadığını düşünüyorum ( evet, aynen senin gibi canım okur ). Aklıma güzel bir şey gelirse yazarım, olmadı telefonla arar gece yarısı seni rahatsız ederim. Kendimi ifade edemiyor oluşum hep alkol yüzündendir, ama aynı zamanda yüzüme ifade verende alkoldür ( bu nasıl bir kelime oyunudur yareppim ). Sözlerime burada bir son verirken bu güzel gecenin sonuna bir şiir eklemeden olmaz tabi ki;

geçen aklımdaydı
en güzel sarhoşluklar
en güzel aşkların sonunda
başlar

gözlerim çok iyi görür
aklım değil
ben geçmişimde ki
herkesi sevmişim
sadece birini gömmüşüm
yanına evimi kurdum
pencereden bakarım
zaten ben hep sarhoşum

( vay anasını, alkol tüm kötülüklerin anasıdır derlerdi inanmazdım, bu şiir baya kötü oldu, dediğini duyar gibiyim, ama duymamazlıktan geliyorum, haberin olsun )

ağbime mektup

“ Şarkısı yarıda kaldı; aklıda karıda kaldı. Sebep olanların gözü kör olsun. “

Canım Erdal,

Sen bu satırları, bir elinde skol bira, bir elinde Winston sigarası ile okurken ben çoktan (ne yaptım ulan ben şimdi)

Her ne kadar alkollü olduğumu düşünsen de, valla bir tane içtim be ağbi. Biliyorum yalan söylediğim her halimden (ne gibi?) belli oluyor. Fakat yine de sen bu satırları okurken (amma uzattın ha).
Ankara’nın soğuk ve kasvetli havadan çıktığını ve dahası günlük-güneşlik, parmak arası terliklisi günlere girdiğini söyledim mi sana bilmiyorum ama burası güzel oldu be. Her hangi bir şehrin sevdalısı olmamakla beraber, İstanbul ayrı (anayı bacıyı karıştırma), Ankara’dan sanki zevk almaya başlamışım gibi bir şey var içimde. Bir şehirden zevk alınır mı ulan dediğini duyar gibiyim, sen demeden önce ben birkaç şey söyleyeyim. Bir kere burada arabalar için özel kaldırımlar tasarlamışlar, park sorunu yok. İkincisi, canım insanlar tasarruf yapsınlar, şişmanlamasınlar diye tüm dükkanlar saat 10 da kapanıyor. Fakat bunların dışında bir şey var ki benim çok ağırıma gidiyor; çöp tenekesi yok!

Biliyorum senin de canın sıkıldı şimdi bunu duyunca, ne yazık ki durum böyle Erdalcığım. Sırf insanlar çöp torbasıyla basketbol oynamasın diye, sırf insanlar iki tane çöp kutusundan futbol kalesi kurmasın diye çöp kutularını kaldırmışlar. Bomba filan diyorlar ama bunlar benim için sadece birer bahane. Bir kere bomba koyulmaz atılır ki lan (alçak düşman al sana bomba). Mayın diyeceksin biliyorum, o da döşenir lan derim, öyle mal mal ekrana bakakalırsın.

Bakmak demişken, hala daha giden geminin ardından bakakalır mısın Erdal? Ben kalırım bilirsin, en son bir İtalya feribotuna bakmıştım, gözlerim yaşlı, pasaportum yaban ellerde. Şimdi düşününce aslında iyi oldu (sıs lan!), belki Afrikalı veya Asyalı bir adama hayat vermiş oldum, belki şimdi o adam gidecek güzelim, cillop gibi hatunlarla yatacak, sonra süper bi kızı olacak, o kızı sonra dünyaca ünlü bir türküyü – mesela can’t touch this- söyleyecek, biz de yıllar sonra onu dinleyip dans edeceğiz. Biliyorum sen bu satırları okurken, gözlerin yaşlı ah canım kardeşim benimL demeyeceksin ama mesela bu adi herif bilkentten ne hatunlarla tanışıyordur diyebilirsin, sonuçta kolumda dövmem var, sigara da içiyorum, içki de, şiir bile okuyorum. Yani bazen Mustafa Sandal, bazen de Zülfü Livaneli’ye benziyorum, hatta bazen işi abartıp Murat Boz bile olabiliyorum. Ama bilmiyorsun ki içimde ki Hakan Peker aşkı bambaşka olduğu için olmadık yerde saçma sapan figürlerle dans ediyorum, herkes benden kaçıyor. Burada insanlar salsayla, Arjantin tangoyla kadınları etkiliyorlar, halbuki bilmezler ki omuz-kol hareketleri ile çok seksi bir görünüşe sahip olabiliriz (haydi erkekler).

Hatırlar mısın, küçüktük ufacıktık mahallede ki toprak sahada maç yapıyorduk. Takımları kızlara-erkekler diye kuruyorduk. Şimdi hatırladın di mi? hatta ufaktan dudağının kenarına bir gülücük yerleşti di mi? Oğlum çok ibnesiniz lan, yaşı küçük diye her seferinde ismi Ahmet olan birisi kızlar takımına verilir mi lan! Evet sayın izleyiciler kadroları veriyorum; Ayşe, Fatma, Serpil, Ahmet! Böyle takım mı olur ulan! Tabi katkılarını yadsıyamam, daha yaşım küçükken, nasıl centilmen olunur öğrendim, mesela bayırdan aşağı jandarmaya giden topların hepsini topladım, siz tabi arkamdan güldünüz, eheheh eşek oğlan yine topu almaya gidiyor dediniz, ne oldu, odun gibi kaldınız di mi! Bir şey daha var şimdi aklıma geldi yine, bir kere maç yapıyorduk bana biri vurmuştu, sonra ben çok acıııyooooeeee diye ağlıyordum, yerde yatmış kıvranıyordum, sağlık ekibi olarak bir arkadaşımızın “kalk lan kalk bir bokun yok” demesini bekliyordum. Ama cidden acıyordu ulan, saha kenarına çıktım, ince bacaklarımı ellerimle sıkıyordum, ağlıyordum. O acıyla bana tekme atan herifin sülale boylarını poke etmeye başlamıştım, sen bunu duyunca, yürü lan eve diye bağırmıştın, ben de gitmiyom lan diye otoriteye diklenmiştim, sen arkamdan taş atmıştın, bende eve gidip anneme şikayet etmiştim seni (iyi ki ordu var lan), annem de sana kızmıştı J Bir kere de ilkokuldayken, öğretmen ödev vermişti haftanın günleri yazılacak diye, dışarıda kar yağıyordu, elektrikler yoktu, sobanın yanı başında aile saadeti kurmuştuk, ben ödevimi yapacaktım. Kafamı kaldırıp sana “haftanın günleri ne lan” diye sormuştum, babama bir anda elektrik gelmişti, kıpkırmızı olmuştu, gelip yanıma oturmuştu “ sakın söyleme Erdal” demişti. Sende “tamam baba” demiştin adi kardeş olarak. Babam “haftanın günlerini bilmiyor musun” dediğinde, dünyam başıma yıkılmıştı, “bilmiyorum baba” dedim, annem mutfağa giderken, babam yine tekrarladı soruyu, bu sefer ben daha ağlak halde aynı cevabı vermiştim. Babam da cebinden daha o gün aldığı maaşını çıkarıp masaya koymuştu, “ yaz şunları, al bütün para senin olsun” demişti, sinirli biçimde. İtiraf etmem gerekir ki o an hakikatten parayı nasıl almam gerek lan diye düşünmüştüm, sen yardım etmedin, ben de yazamadım tabi ki, parayı da alamadım, şimdi neden rakı yerine bira içiyoruz anlıyorsun di mi? O gün yardım edecektin oğlum, sıçtın batırdın lan!