28 Nisan 2010 Çarşamba





“Ya iki bira içelim öyle gideriz”. Tepki yok. Vay anasını tam konsantreyiz. Serin bir ankara akşamında başlayacaktık müsabakaya. Ben yepyeni kırmızı kramponlarıyla, çakma mençıstır formasıyla takım arabasına doğru yol almaktayım..

Maç öncesi takım arkadaşlarımla tanıştım. Takım arkadaşlarımın yarısı keldi, ben dahil, diğer yarısı ise mustafaydı, ben hariç. Kondisyoner ümit ağbiyle saha etrafında bi tur attık. Tur esnasında kondisyonerim “bak buradaki araziler babamındı”, “bak bu daireler şimdi nereden baksan 600 milyar” gibi beni pek enterese etmeyen bilgilerle kafamı doldurdu. Sonra kondisyoner ümit ağbiyle kayısı ağacına saldırmayı düşündük. Benim kramponlar yepisyeni olduğu için ağaca ümit ağbi çıksın istedim. O da “ ya neyse şimdi düşer bi yerimi kırarım” diye caydı hemen. Evet, ikimizde dalma konusunda birbirimize güvenmiyorduk.

Her neyse, maç için hazırlıkları tamamladık ve sahaya çıktık. Ben, alanzinho mustafa, karpatların doktoru, cantona emre, bi de diğer mustafalar. Karşı takımı siktir et. Takım teknik direktörü Ümit ağbi, iki bira alıp banka oturdu. Ve müsabaka başladı;

Buradan sonrasını direk olarak aklımdan geçenler şeklinde yazıyorum, çünkü bir süre koştuktan sonra konuşacak halim yoktu:

“beyler boştayım”
“mustafa pas versene göt”
“emre kaçıyorum”
“doktor verkaça girelim”
“lan pas versenize”
“hassiktir dalağım patladı”
“kaleci çık, ben kaleciyim”
“kale sıkıcıymış amına koyim”
“doktor kaleye biraz sen geçsene”
“levent ağbi leş gibi bira kokuyorsun”
“iyi vurur! Hassiktir harbi iyi vurdu”
“olm iki bira içseydik ya”
“çok susadım lan”
“off belim”
“haa bacağım koptu”
“ohh be bitti”

ohh be duş almak gibisi yok hehe.

Hiç yorum yok: