30 Haziran 2009 Salı



Atımı köşedeki telgraf direğine sıkıca bağladım. Çevrede top oynayan çocuklara “ buna dikkat edin len, kimse yaklaşmasın” dedim, umursamadan top oynamaya devam ettiler. Ne garip yer, diye düşündüm. Bardan içeri girdim. Bar; bir kaç tabure ve iki masadan oluşan, ufak bir yerdi. Yaşlı bir Meksika göçmeni barmenlik yapıyordu. Bembeyaz saçları beline kadardı, yüzünde ki çizgiler sürülmüş tarla hissi veriyordu. Aslında onu birine benzetmiştim. Şimdi hatırladım, halama benziyordu. Bara oturduğum sırada bu saçma benzetmeye gülüyordum. Ona bakarak güldüğümü anlayan barmen yanıma doğru yaklaştı ve elindeki arjantin bardağını vıcccııkk cıııcccııkkk diye silerken ne içeceğimi sordu. Ben bi bira alayım lütfen, dedim. Barmen buz gibi bardağı kaptığı gibi barın baş tarafına doğru yürüdü, birayı doldururken bir yandan da bana bakıp “bu salak niye az önce bana güldü” diye düşünüyordu, kim bilir. Biramı beklerken yan taburelerde oturan yaşlı adamları süzüyordum. Ulan ne biçim yer arkadaş, dedim. Amca siz neden kahvehaneye gitmiyorsunuz, ne biçim emeklisiniz lan siz! Sonunda can sıkıntısına dayanamayıp yanımdakiyle birşeyler konuşma ihtiyacı hissettim. Hava çok sıcak yahu, burası hep böyle mi olur, dedim. Elindeki bardağı göstererek, ilacı bu, bira hamallık ya, dedi. Ulan ne biçim klişeymiş arkadaş, dünyanın bütün yaşlı-göbekli-kel amcaları tek bir ağızdan bunu söylüyor lan! Amca siz gizli bir teşkilatsınız değil mi, biraya karşı gizli bir örgütlenme! İçimi kolay amca, ondan içiyorum, yoksa bende bilirim buzlu votkayı içmeyi, dedim gülümseyerek. Benim de kızım var, o da seviyor bu illeti. Kız mı? Onlar nereye takılıyor amca? Ben niye buraya geldim amca? İnsan iki dakika atıyla bi tur atar değil mi canım amcam? Sen ne tatlı bir amcaymışsın yahu! Kızınız ne işle meşgul acaba amcacığım? Okuyor, güzel sanatlarda. Ne güzel, ben de hep güzel sanatlarda okumak istemişimdir amca. Beni pek güzel bulmamış olacaklar ki izin vermediler okumama amca. Benim o güzellerden ne eksiğim var di mi lan canım amcam? Tam bu sırada biram dokuz on beş noktasına yerleştirilmiş vaziyette bana bakıyordu, ben avuçlarımı duvar yapmış, penaltının atılmasını bekliyordum. Hakem düdüğünü çaldı ve barmen biraya doğru hamlesini yaptı, düz bir vuruşla bira avuçlarımın arasına geliyordu, ben ahaha yakalarım ki diye şımardım. O sırada seyircilerin uğultuları arasında sırf şov maksatlı tek elimi kaldırdım, ben bunu tek elle bile tutabilirdim, evet tutabilirdim. Ama olmadı dostlarım bira parmak uçlarımdan kayarak yandaki amcanın votkasına çarptı. Gol oldu, sayın izleyiciler. Ağbi neeaapttınn yaa, dedim. Amca ayağa kalktı üstü başı votka-bira olmuştu. Hocam valla özür dilerim, pis burun vurdu ibnetor, dedim. Enseme bi şaplak indirdi barmen, nasıl koydum golü dercesine. Hareket yapma lan, adam gibi sevineceksen sevin, dedim. Oğlum bi maçın sonunda da kaybedince çamur yapmayın lan, dedi. Sigigit lan, diye bağırdım barın ortasında. Zaten bok gibi yer lan burası, bir daha nah gelirim. Amca sizin kız hangi bardaydı pardon? Ben kıpkırmızı olmuş halde, gözlerimden ateşler çıkartırken, barın arka kapısından ellerinde sopalarla, iki tane dev gibi adam girdi içeriye. Kim lan o bağıran? Barmen buradaki adetlere göre, birayı tutamamanın cezası ölümdür, dedi. Ben, ağbi valla bilmiyordum, bilsem tutardım yeminlen, diye tırsak cevaplar verdim. Baktım kurtulabilecek değilim, yere çömeldim, ellerimle yüzümü kapatarak, ağbi yapmayın etmeyin, ben öğrenciyim ağbi, kıymayın bana, ne olur güzel ağbilerim, dedim. Biz anlamayız, gelenek böyle elimizden başka bir şey gelmez, dediler. Kabullenmiştim herşeyi, artık ölümün iğrenç tadını alıyordum. Tam o sırada barın kapısı tekmeyle açıldı, içeri bir ayı girmişti. Tam anlamıyla bir ayıydı. Evet bildiğimiz ayı işte. Bir pençe darbesiyle her iki herifi yere sermişti, gözlerime inanamamıştım. Barmene yöneldi, barmen ağlamaya başladı, ben kafamı kaldırdım nolüyor lan, diye. Barmen bana yardım et! diye yalvarmaya başladı. Nasıl yardım edeyim lan, ayı bu, ölü taklidi yap ne bileyim. Ayı bardaki tabureye oturdu, bana ve arkadaşa iki soğuk bira ver genç, dedi. Ben miyim arkadaşınız, tanışıyor muyuz? Ayı kafasındakini çıkardı. Ramazan! Lan Ramazan bu! Evet benim ağbi, dedi. Ulan ilkokuldan beri görüşmüyorduk, ne iyi oldu buraya gelmen ehehe, hem hayatımı da kurtarmış oldun, dedim. Ama neden ayı kostümüyle dolaşıyorsun lan Ramo? Ağbi küçükken hep kiloluyum diye benimle dalga geçtiniz, hep ayı dediniz, maçlara almadınız, beden eğitimi dersinde en zor hareketleri benim yapmamı istediniz. Özür dilerim Ramo, komik oluyor, gülüyoruz diye yapmıştım ben onları. İlk zamanlar çok üzüldüm, ağladım ağbi, dedi. Doktora götürdüler beni sırf bu yüzden, doktor kendimle barışık olmamı sağladı ağbi, ben de artık kendimle barışık yaşıyorum, artık tam anlamıyla bir ayıyım ağbi, dedi. Sarıldık birbirimize. O günden sonra nerede bir şişman görsem, gözlerim dolar, Ramo'yu hatırlarım.




“karnınaçmılan?”


“birazaçaslında”


“arkadaşabirbuçukadanagönderbakayımoradan”

Hiç yorum yok: