4 Kasım 2009 Çarşamba


babası haydar zere gazetelere “ artık çocuğumun cenazesini alıp, gitmeyi bekliyorum. bana sağ vermelerinden artık ümidim kesildi” dedi. inanır mısın güzel kardeşim, bir avuç insan hariç kimse üzülmedi ve dahası kimseler duymadı. chp genel başkanı deniz baykal açılımı bir elinden tutmuş fırına sokarken, racon kesen başbakanımız aşı olmama konusunda sağlık bakanını ikna etmeye çalışıyordu. beşiktaş ikinci golü kalesinde gördüğünde, istanbul kitap fuarına yığınla “ahiret sonrası yaşam” kitapları yerleştiriliyordu. ankara'da kuru soğuk burnumuzu kızartırken, içimiz şarapla ısınıyordu.
öyle ya insan hakları, “bize bir şey olmaz ya” mantığından öteye gidememiş insanlarımızın pek umurumda değildir. bu yüzden insanlarımız “kaldırım taşlarına” daha çok önem verirler. “ kaldırım taşı hakları” olur mu canım öyle şey? kaldırım taşı dediğin, cam filan kırıyor. hem vergi filan boşa vermiyoruz ulan canım benim! hatta görüyorum ve arttırıyorum, burada dergi satanı da vururuz oğlum biz. hem zaten ikrar bizim genetik yapımızda var, ne demiştik “ bu vatan için kurşun atan da yiyen de şereflidir”. şeref! sana diyorum oğlum, gel bir iki kadeh daha içelim.
güler'ler bitmez! demek dahi gelmiyor içimden, iyiden iyiye korkuyorum artık bu memleketten. önceden farklı değildi ama ne bileyim, gözünün önünde cereyan ediyor artık herşey. hem kim demiş ki “burada işkence yok” diye. "yok" demediler ki, hep vardı, hep öldük, öldürüldük. “işkence yok” demediler, bıyık altından güldüler. “insanlık onuru” demelerini zaten beklemedik, omurgasız yetiştik, yetiştirdik. burada vurdun, kırdın, aç bıraktın, hapishanelere doldurdun, işkence yaptın, öldürdün.

ulan bi yanamadın gitti be babilon.

Hiç yorum yok: