28 Kasım 2009 Cumartesi

Sonra dedim ki ulan nereye oturayım? Üç kişi olunca sorun değil ama biz iki kişiydik. İki kişi olunca kötü, karşısına mı oturayım yoksa yanına mı? Bitmedi, yakın yanına mı? uzak yanına mı? Bunlar kafamı meşgul ede dursun. O gitti en köşeye oturdu, ben gittim uzak yanına oturdum. Oturunca, rahatladım tabi. Rahatlık dediğimiz duygu hissedildiği anda batabilir. Nitekim, öyle de oldu.

Bu sefer uzak pencereye mi? yoksa yakın pencereye mi baksam? diye gerildim. Uzak taraftakine bakarsam onu hiç göremem dedim. Sus-pus otururuz tüm yolculuk boyunca. Olmaz. Yakın pencereye bakarsam da sürekli gözgöze gelme ihtimalimiz vardı. Hay ben o ihtimallerin... Gözgöze gelindiği anda iletişim halindesin demektir. O anda konuştun konuştun, konuşamadın gözler konuşur. Gözler konuşmasa keşke ya. Açık vermemek lazım. En köşeye oturması gibi yine ilk hamleyi o yaptı, yanındaki pencereden dışarıya baktı. O yanındaki pencereye bakınca, ben de fırsattan istifade yakın pencereye baktım. O bakmaktan vazgeçip, kafasını çevirince, ben de vazgeçip, kafamı çevirdim. Sonra kafamı koyacak bir yer bulamadım. Hedefe kilitlenemedim. Mal gibi ayakkabılarıma baktım. Mala bakmak sevap kazandırmadığı için ondan da vazgeçtim.

Yaramazlık yapmaya hazırlanan misafir veletleri gibi etrafı kolaçan ettim. Etrafı kolaçan ederken bir iki defa çaktırmadan yakın pencereye baktım. Tam güzel şeylerden bahsedecektim ki bu sefer de kalem satan bi çocuk geldi. Ağbi dedi, okul parası dedi, bi milyon dedi. O konuştukça ben içimden; ulan dedim, zamanımı dedim, yapma nolur dedim. Onu görmemezlikten geleyim diye yakın pencereye baktım. Tamam, yalan söylemeyeceğim, aslında yakın pencereye bakmak için onu görmemezlikten geldim. Ben ekranda “mission complated” yazısı çıkar diye beklerken, çocuk son bir çırpınışla sesini inceltti, daha bi acılaştı. Bu sefer; güzel ağbilerim dedi, anam babam dedi, eğitim dedi. Dayanacak gücüm kalmamıştı, son bir umut yakın pencereye baktım: yazık çocuğa, alalım bi kalem ne olacak dedi. Bu beni bitiren cümleydi. Dımdızlak ortada kalmıştım. Hareket edemiyordum. Nefes alamıyordum. Doktor bey hastamızı kaybediyoruz, nabzı bi garip atıyor.

Ben ölüm döşeğindeyken, süpermen geldi, çıkardı cebinden bi milyonu, aldı kalemi.
Ve beni hayata döndürdü.
Eyvallah amca.


Sonra indik zaten vapurdan...

Hiç yorum yok: