10 Ocak 2010 Pazar

parıltı


Karnım acıktı, birşeyler yemem gerek. Sonra bir iki bira daha içerim, keyfim yerine gelir. Akşam saatlerinde herkes evine girmiş, sokaklar her zaman olduğu gibi bomboştu. Ben yine içmiş, yine leyla olmuştum. -şaka lan şaka leyla olmadım, leyla ne mınakoyim, ibne şeysi gibi-
Hızlı hızlı sucuk-ekmeğe doğru yürürken, karşıdan bana doğru yaklaşan bi parıltı gördüm. Parıltı gittikçe yaklaşıyordu. Parıltı yaklaştıkça, ben de parlıyordum. Sinirlenmiştim, böyle bi akşamın üstüne bu parıltı da neyin nesi, dedim. Sonra, ya bi sıs allasen, dedim.
Parıltı iyice yaklaşınca, kafamı kaldırdım ve yüzüne baktım. Karşıdan gelen kişi bendim. Ama biraz farklıydım; ağız, burun, göz aynı annem, pardon aynı ben. Fakat saçlar iyice seyrelmişti. Zaten iyice yaklaşınca parlaklığın kelden yansıdığını farkettim. Önüne bir adım attım ve durmasını sağladım. Ben önüne geçince, o yan tarafa geçmek için hamle yaptı fakat ben daha önce davranıp yine önünü kestim. Elimi uzattım, merhaba ben ahmet, dedim. O da elini uzattı, avuçları terlemişti, merhaba, dedi. Sen bensin, dedim. Evet ağbi, dedi ben senim. Peki bu hal ne oğlum, dedim. Ağbi insan farketmiyor ki, dedi. Saç işte, bir anda dökülüveriyor, dedi. Özür diledim, hepsi benim hatam dedim. Neden mutsuz duruyorsun, dedim. Ağbi ne yaptın sen bana diye bi parladı bu. Hep dedi senin o saçma sapan fikirlerin yüzünden dedi. Aslında herşey güzel olabilirdi ama hayat şartları beni de değiştirdi, dedim. Ya bi siktir git amına koyim, dedi bağırarak. Sokak ortasında bağırarak küfür etmeye de başlamışsın artık, dedim. Benim alttan aldığımı görünce, o da biraz yumuşamıştı. Birşeyler içelim mi, dedi. Bira, dedim heyecanla. Çok sevdik be ağbi, dedi hüzünle karışık bir tutkuyla. ( hı hı evet)
İki tane dal herifi kabul edecek bir mekan aradık uzunca bir süre, sonunda bir tane kıytırık yere oturduk. Çok güzel bir şiir yazdım ağbi, dedi. Ben de yazdım, dedim. Hiç okumadan, şiirlerimizi değiş-tokuş ettik. Onun şiiri peçeteye yazılıydı, peçete sümüklüydü. Benim şiirim tuvalet kağıdına yazılıydı, tuvalet kağıdı...neyse. Yıllar ne kadar çabuk geçiyor lan, dedim. Ağbi sevgili yaptım, dedi. Vay göt vay, dedim. Ağbi çok güzel, dedi. Bi görsen sen de seversin. Çok iyi anlaşıyoruz, dedi. Gözlerime bakmasını söyledim. Yalan söylüyorsun, dedim. Yalan söylüyorum, dedi. Ellerim terliyordu.
Erdal ne yapıyor, anlatsana dedim. Anlatmayayım ağbi, dedi. Moralin bozulur. Niye lan, öldü mü dedim. Yok ağbi daha ölmedi dedi. Çok zengin oldu dedi. Paraya para, karıya karı demiyor. Paraya abramoviç, karıya penelope diyor. O niye lan? Bilmiyorum ağbi, öyle diyor işte. Dünyanın en zengin 20 adamı arasına girdi, dedi. Gözlerime bakmasını söyledim. Doğru söylüyorsun amına koyim, dedim. Doğru söylüyorum amına koyim, dedi.
Ağbi bir de yıllar önce dilenciye verdiğin para döndü dolaştı bir şekilde benim cebime girdi biliyor musun, dedi. Hadi lan, dedim. Niye, dedi. Ben sevmiyorum o şarkıyı dedim. Severdin dedi. Artık sevmiyorum dedim. Tuvalete gitmek için izin istedim. Sonra arkama bakmadan, kaçmaya başladım. Yeterince uzaklaşınca dönüp, ona baktım. O da yeterince uzaklaştığını düşünüp bana bakıyordu. Ben el salladım. O kokulu öpücük yolladı.
Sevgiler, saygılar.

Hiç yorum yok: