17 Ocak 2010 Pazar


Korkmuyorum elbet, ama sanırım bu hep böyle devam edecek, ne zaman o tarih yaklaşsa benim ruh halimde belli belirsiz bir çöküntü meydana gelecek. Çünkü bu zamanlar samimiyetsizlik kokusu buram buram çarpıyor yüzüme. `sense of humour`'un bozulmuş, dediler. Bozulmuş olabilir, bu ülkede yaşayıp “sense of humour”u bozulmayan adama high-kick atayım. Yazarkan bir yandan da kıvranıyorum anasını satayım, bu samimiyetsizlik beni mahveyledi, deli divane eyledi. Sevgilim, Nihat doğan görünümlü civciv doldu etraf. Dedim ya “sense of humour”umu kaybettim, yardım et.

Böyle unutaraktan, utanaraktan, öttürerekten milliyetçilik yapıyoruz, çok garip geliyor. Utangaç milliyetçilik ne acaip ya, hanım bugün bayrağa baktım yanaklarım al al oldu, bi utandım ki sorma, gittim kahvede arkadaşlara anlattım, onlarda bi utandılar, bi utandılar. Sonra dağıldık, üç beş kürt dövdük, çingene kovaladık, rahatladık. Oh mis. Ben senin bildiğin milliyetçilerden değilim. Nasıl lan? Utanmaz milliyetçilik!

yeni nesil çok değişti diyor, amcam. eski nesilden ne bıraktınız ki bize. bir tane var sizin nesilden, adam kendini mesih ilan etti, bu aralar hapishaneden çıkacak, milli katilimiz `mehmet ali ağca`. yeni nesil çok değişik elbet, kendine menejer, danışman tutuyorlar.
işte özlemle beklediğimiz modern türkiye manzarası sevgili halkım! atatürk'ün lafı kafasının üstünde hizalansın, daha fiyakalı olsun, daha şık, daha bilmemne. Çok değiştik çok!

aslında benim baya bi canım sıkkın, üçüncü yılında bir gram hakikat zerk eyleyemedi devletimin naçiz vücuduna, olan oldu hrant'ımın yirmi bir gramına. Bir çırpıda sıralıyoruz; vatan, hain, ermeni, döl, mozaik, mermer, millet, ırk, din, dış mihraklar, satılmış aydınlar, misak-i milli... ulan var ya!

samimiyetsizlik dedim aklıma geldi, sahi ne oldu 19 ocak'ta?

Hiç yorum yok: