1 Şubat 2010 Pazartesi

bizimkisi kaş yaparken göz çıkarma hadisesi (vol.1)

Her seferinde “haa orası mı yeaa”, “ aa evet benim mekan” diye olaya atlıyordum. Duyan da beni şehir şehir gezen trt muhabiri sanacaktı, halbuki gezmeyi seven bir tip değildim. Amma velakin Pelin'in “geyik barı” çok sevmesi, beni doğal olarak mest etmişti. Geyik barla ilgili ne dese, onaylıyordum. Müzikler şahane, evet yaa süper. Ortam on numara, müthiş yaa. Hele patlamış mısırları, off ne diyorsun. Geyik bar neresi, bilmiyordum ama ateşli bir şekilde Pelin'i onaylıyordum.
Muhabbetin sürmesini istiyordum, aslında kendime çok güvenmiyordum ama çakma gezgin ruhumun bana verdiği anlık özgüvenle Pelin'e geyik bara gitme teklifi sundum. Teklife cevabı, küçük bir “ hı hı” olmuştu. O kadar biranın, o kadar ateşli konuşmanın üzerine küçük bir “hı hı” elbette moralimi bozmuştu. Geyik bar muhabbetini bir daha açmadım. Zaten o da masadaki diğer tiplerle konuşmaya daldı. Ben de akıllı tvde ineğin götüne kafasını sokan adamı izlemeye koyuldum.
Aradan bir hafta geçti ve bir mesaj; “ geyik bar, ne dersin?”. Evde godoş gibi elde bira, atlet ve iddaa ekiyle takılırken, böyle bir mesajın gelmesi beni fazlasıyla germişti. O gerginlikle birayı kafama diktiğim gibi bitirdim, atleti çıkarıp siyah rak tshirimi giydim, iddaa ekine sigara küllerini boşaltıp, evden çıktım. Cevap atmamıştım, çünkü geyik bar neresi, öğrenmeliydim. Taksi durağına gidip sordum, şurda barlar var, oradadır dediler. Söyledikleri yere koşarak gittim, etrafa bakındım, sokağın sağ tarafında, alt katta geyik yazılı bir tabela gördüm ve içeri girdim. Hemen cep telefonumu çıkarıp, “ ben zaten oradayım :)” yazdım. Gidip kıyıdaki tabureye çömeldim, beklerken bi bira bitirdim.
İçeri girdiğinde telaşlıydı, masaya oturdu ve “ben fazla duramayacağım” dedi. Çok bozulmuştum, evde huzurlu bir şekilde otururken, ne diye o zaman beni buraya çağırdın lan, demek istedim, diyemedim. İnce ve tırt bir sesle “ niye” dedim. “ bi arkadaşım sevgilisinden ayrılmış, çok morali bozuk, onun yanına gitmem gerek” dedi. Hemen bir şey demeliydim, çünkü Pelin gidiyordu. “ o da buraya gelsin” dedim. “ sıkılmaz mısın” dedi. “ yok, sıkılmam” dedim. “ ben iyi bir dinleyiciyim örtmenim” dedim. Espriye ve espriyi yaparken ki el hareketlerime çok güldü. Yan masadan bir kaç tip bana bakınca, gülmeyi kestim.
Arkadaşının ismi Emel'di. Emel çirkince fakat gittikçe güzelleşen bi kadındı. Evet, gittikçe güzelleşiyordu. Gözlerime inanamıyordum, her saat başı Emel daha güzel bir kadın oluyordu. Pelinle bir şeyler konuşuyorlardı, ben sürekli içiyordum. Arada “ hadiyaalıyordum”, “ aaaöylemiliyordum”. Kadın ruhundan anlamıyorum, kadın konuşmalarından hele hiç anlamıyorum. Yaklaşık üç saat geçmişti. Bu üç saat içinde, tarık, kerim, onun kuzeni aslı, aslı'nın ablası nehir, cemil'in eski sevgilisi nuray ve tarık'ın mühendislik okuyan arkadaşı ozanla neredeyse kardeş olmuştum. Artık onlara yapılan yamuk, bana yapılmış sayılmalıydı. Arada “o kimdi” diye sorarak, iyice isimleri bellemeye çalışıyordum.
Gece geç olmuştu. Pelinle Emel gitgide birbirlerine benzemeye başlamışlardı. Kalkıp gitmek istiyordum, sıkılmıştım. Tarık, kerim, onun kuzeni aslı, aslı'nın ablası nehir, cemil'in eski sevgilisi nuray ve tarık'ın mühendislik okuyan arkadaşı ozan'ı da tanımamın vermiş olduğu samimiyetle, onları eve davet ettim. Hemen kabul ettiler... ( devamı sonraya )

Hiç yorum yok: