6 Şubat 2010 Cumartesi

yalnız ve ergen



Çok yalnız bir çocuktum. Daha doğrusu çok yalnız bir ergendim. Abim üniversite için İzmir'e gidince, ben dımdızlak ortada kalmıştım. Bir de lise ile ev arası kuş bakışı 2 saat mesafe olunca, yalnızlığın kat be kat artmıştı. Her şey o liseye girişimle başlamıştı. Ahh o lise. Yedi beni o lise. Gerçi liseye girişim çok basit olmuştu, ne olduğunu bilmediğim anadolu ticaret meslek lisesini kazanmıştım ve yine ne olduğunu bilmediğim bilgisayarlı muhasebe bölümünde okuyacaktım. Okuyacağım bölüm hakkında hiç bir fikrim yoktu, bir tek babamın “ oğlum artık her şey bilgisayarla” demesi, “ aa bilgisayar mı? sabaha kadar kantır sıtrayk oynarım mınakoyim” diye düşünmeme yetmişti.


Lisede net olarak 65465832 tane öğrenci vardı. Bunların arasında 54312 tane bıyıklı, 3565421 tane bıyıksız erkek, 565953 tane bıyıklı, 354684 tane bıyıksız kız bulunuyordu. Tabi sırça gibi bıyıklarım olduğundan bıyıksız kızlardan hoşlanıyordum. Ama mesela bıyıksız erkeklerin bıyıklı kızlarla çıkmalarını da onaylıyordum. Sonuçta kendi tercihleri di mi?


Tabi aslında durum çok farklıydı. Dediğim gibi çok yalnız bir ergendim. Kadınlara karşı çok yabancıydım. Kadınlar benim için birer peksimetten ibaretti. Peksimet ne demek mınakoyim ya? Yıllardır okuyoruz arkadaş, biri çıksın göstersin peksimet budur diye. Sabah akşam başka bir şeyleri yokmuş gibi peksimet yiyor bu ruslar. Neyse konuyu dağıtmayalım.


Evet, kadınlara karşı çok yabancıydım. Fakat bir gün annemle balkonda oturmuş karpuz yiyip, çivitlerini de küllüğe doğru fırlatırken, karşıdaki evin balkonunda sarışın bi hatun gördüm. Adete çarpılmıştım, adeta vurgun yemiştim, adeta dibim düşmüştü. Evet, sonunda o kadını bulmuştum. Ergenlik hayallerimi üzerine inşa edeceğim kız, tam olarak 30 derece sola dönüldüğünde karşı balkonda oturan kızdı.


Neyse, gel zaman git zaman, ben balkondan çıkmıyorum arkadaş. Sabah akşam balkondan birbirimizi kesiyoruz ama bi türlü konuşamıyoruz. Artık balkonda o kadar çok vakit geçirmeye başlamıştım ki canım sıkılıyordu, yapacak bir şeyler bulmam gerekiyordu. Bende elime koca koca kitapları alıp, aslında sırf karizma olsun diye, balkonda okumaya başladım. Dostoyevski senin, tolstoy benim, puşkin senin, gogol benim. Aradan uzunca bir süre geçti böyle. Müthiş bir entellektüel birikim yapmıştım. Asıl amacım balkonda daha fazla vakit geçirip kızı kesmekti fakat işler istediğim gibi olmamıştı. Keçi sakal bırakmıştım, her akşam bir şişe şarap bitiriyordum, pipoyla iran tütünü içiyordum.


Artık yalnızlığı hissetmiyordum. Artık yalnız bir ergen çocuğu değildim, baya bildiğin edepli, saygılı bi delikanlıydım. Bir süre sonra kızı kesmekten vazgeçtim. Zaten lise de bitti, Ankara'ya geldim. Tabi ergenlikten diplomayı alıp Ankara'ya gelince işler yoluna girdi. Yoksa cumartesi günü sabahın köründe niye ayakta durayım, uyurdum di mi?

Nah uyurdum :)

2 yorum:

Kasux dedi ki...

ilk başta dostoyevskinin fotografını görünce onunla ilgili bi yazı sanmıştım ama yinede güzel olmuş :) bu arada kıza noldu ??

her bokun maradonası dedi ki...

kıza birşey olmadı. daha birşey yapmadım :) bu aralar hallederim :)